
Ataerkil düzenin toplumsal bir norm olması, sadece kadınları, LGBTİ+ları, çocukları değil, insan dışı hayvanları da değersizleştirerek, bedenlerini zapturapt alına alıyor, hapsediyor, kapitalist sistemle iş birliği içinde onları metaya indirgiyor, sonsuz bir sömürme döngüsünün içine sokuyor.
İkili cinsiyet sisteminden kaynaklanan ayrımcılıkların karşısında durmak gibi, türcülüğe karşı çıkmak da kişisel bir tercih değil, politik bir duruştur. Ve pek tabii özel olan politiktir; dolayısıyla yediğimiz ve kullandığımız her şey de bu politik seçimin bir sonucu.
Vegan olan biri, insan-hayvan ikiliğinden doğan sömürü sistemine çelme takarken, hiç kimseyi (sadece insan dışı hayvanları değil) sömürmemeyi ve ötekileştirmemeyi temel ilke olarak belirlemeli. Nasıl ki yalnızca vegan olduğumuz için patriyarkanın şiddet ve sömürü düzeninden azade olamıyorsak, insan türüne yönelen şiddete ve eşitsizliklere/adaletsizliğe karşı mücadele etmedikçe de türcü sistemin hiyerarşilerini alt edemeyiz.
Ayrımcılığa ve şiddete karşıysan, feministsen, kendi türünün dışındaki hayvanların maruz bırakıldığı şiddete göz yumma, birlikte yaşayabilmek için vegan ol.
#8Mart #FeministVegan #GoVegan #VeganOl
Fotoğraf: Havva Zorlu, 8 Mart 2024